
Deneme/ kısa öykü/hikaye
-Nenem sen nasıl bu kadar bilge bir kadın oldun ?
İlahi güzel torunum ne bilgesi güldürdün beni
-Bilgesin tabi bilmediğin yok hem öyle olmasa bütün köy sana niye bilge ana diyor ?
Köydeki ilk okuma yazma öğrenen kadın olduğum için yavrum. Bizim buralarda benim yaşlarda hiç bir hanım okuma yazma bilmez çünkü.
-E nenem sen nasıl öğrendin o zaman?
Bizim evde okuma ve yazmayı sadece babam bilirdi bizimde öğrenmemizi istemezdi . Ben babam mektup okurken baş tarafına gecer ,her okuduğu harfi tekrar eder, aklımda tutar, halıya duvara ,yazarak çalışırdım. Her mektupda aynısını yaptim sonra sonra babam mektupları açınca başladım harfleri sökmeye. Bir keresinde yine amcamdan mektup gelmişti babam gözlüğünü taktı başladı okumaya . Sesli sesli okurdu, tüm ev ahalisi dinler ,hangi cümlenin onlardan bahs edeceğini merakla bekler, ismi geçen utanmayla karışık gururlu bir gülümse ile babamın ağzından çıkan her kelimeyi takip ederdi . O gün babamdan önce kelimeleri okuyabildigimi fark ettim. Başladım kıkırdamaya. Babam hafifce başını yana doğru çevirip fe suphanallah diye mırıldandı. Ama benim ağzım dursada kalbim sanki yerinden çıkacak. Öyle bir haldeyim ki o günlerde asla yorulmuyordum. Heyecanımı içimden atamıyor bulaşık çamaşır ne varsa yıkıyor bağ bahçe topluyor aynı zamanda sürekli gülümsüyordum.
-Nenem benim o kadar mı mutlu etti seni okuma yazma öğrenmek?
Hem nasıl bilemezsin. İçimde organlarım yerine sanki yemyeşil bir bahçe varda orada hiç batmayan bir güneş sürekli içimi aydınlatıyor.
-Sonra ne oldu nenem kimse ögrenmedi mi senin okur yazarlığını?
Sonra okuyorum ama yazmam zayıf olduğu için yazmaya çalıştım gizli gizli . Evlerin inşası için kullanılan turuncu renkte kiremitler vardı o zamanlar. Taşa duvara çizik atinca tebeşir gibi yazardı . Bende o kiremit parçalarından bulur ahırın arkasında gizliden gizliye kelimelere çalışır, sonra çalıştığım duvarları suyla yıkar, arkamda hiç iz bırakmadan eve dönerdim.
Öyle öyle artık iyiden iyiye okuyor ve yazıyordum. Bu köye gelin olarak geldiğimde saklamaya çalıştım ama çok geçmeden okur yazarlığım anlaşıldı. Neyseki deden ve ailesi iş işten geçti zaten diye düşündüklerinden olsa gerek komşu hanımların mektuplarını okumama laf etmezlerdi . Öyle olunca bende ne bulursam okumaya başladım.
Tabi kitap, mecmua yok denecek kadar az . Her sene başı çıkan takvim yapraklarının arkasını defaatle okurdum yeterki okumak olsun.
-Peki baban nenem! O hiç öğrenmedi mi okuduğunu?
Bir gün babamı ziyarete gitmiştik. Zaten yılda bir kaç defa anca görürdüm babamı. Her zaman mektuplarını koyduğu sehpada bir çok mektup biriktigini gördüm. Babam epeyce yaşlanmış olduğundan artık gözlükle bile okuyamaz hale gelmişti. Bende mektupları alıp tek tek okudum babama . Aynı anda yüzünde oluşan gurur, pişmanlık, özlem, hasret duygularının nişanelerini görmek beni mutlu etmişti hemde buruklastirmisti. O gün teşekkür mahiyetinde sırtımı sıvazlamıstı. Elinin kuvvetini sırtımda hissederken babamın şeker hastalığından sebeb beyazınında kahverengileşmiş gözlerine baktım hafifce gülümsedi. Evden çıkarken bir başka bakıyordu babam. Tanımıştım o gururlu bakışı, abim liseyi bitirdiğinde hep bu ifadeyle bakardı abime çünkü.
O gün sırtımı sıvazlarken babam ,bilmediğim bir yerde eksikliğini yaşadığım tamamlanmamişlik varmış meğer. Boşluk hissimin o gün bedenimden sanki sıyrılırcasına çıktığını fark ettim . Ve o günden beridir yavrum hep daha çok okumaya gayret ettim ….